Günümüzde ibadet kavramı kadar anlamı daraltılmış, içeriği
boşaltılmış çok az kavram vardır. Hâlbuki içeriği bu kadar zengin,
kapsamı bu kadar geniş çok nadir bir kavram vardır. İbadet; Allah’ın
sevdiği, gizli ve açık söz ve dav-ranışların tümünü içine alır.
Genellikle ibadet denilince, namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetler
aklımıza gelir. Kur’ân bunları ibadet kategorisine almaz bile. Bunlar
Kur’ân’da; “nüsuk, (çoğulu menasik) ibadet şekilleri” olarak geçer. Bir
takım ritüellerin toplamına “ibadet” denilmez İslam’da! Anne-babanın
evladına şefkati ibadet olduğu gibi, tüccarın dürüstlüğü de bir
ibadettir. Hatta zalim idareciler karşısında hakkı söylemek en
büyüklerinden!
Ne zaman ki, hayatın tamamını kuşatan takva
/sorumluluk bilinci yerine “zühd” adı altında ruhbanlık ikame edildi,
İslam tarihinde en büyük kırılma gerçekleşti. İslam; bir takım ritüeller
toplamından ibaret bir ibadet dini değildir. Aksine İslam; hayatı
ibadetleştiren bir ubudiyet dinidir. Gün boyu işlenen ahlâki her
davranış, daimi sevaptır, ibadettir. İbadet; salih ameldir, yani; düzgün
ve kaliteli iş yapmaktır, üretmektir. Yararı yalnızca kendimize olan
ameller değil, belki faydası başkalarına da olan sâlihattır!
İslam;
tevhid ve adalet, sevgi ve merhametten ibarettir. Allah’ın hakkına
tevhid, kulların hakkına da adalet çerçevesinde riayet etmektir! İbadet;
mutlak itaati yalnızca O’na özgüleyerek, O’ndan başkasına boyun
eğmemektir! İbadet; O’nun mahlûkatına sevgi ve merhamet ile muamele
etmek, yani; kul hakkı karşısında saygıyla eğilmektir!
İbadetler;
“köşk, şarap, huri vs. gibi” ahirette zevk-ü sefa sürmek için yapılan
için yapılan bir takım ritüeller değildir. Asla bir Müslüman
ibadetlerini, kar-zarar hesabı yapan bir tüccar mantığıyla yapmaz!
Allah’ın rızası dışında hiçbir mükâfat beklentisi yoktur! Örneğin bir
mümin sevap toplamak için Kur’ân okumaz! Namazını; psikolojik olarak
kendisini rahatlatan bir tür yoga-meditasyon olarak görmez! Namaz; baş
aşağı, kıç yukarı, iki takla bir bakla, tavuğun yem topladığı gibi
eğilip, kalkmak değildir. Kendimizi, ailemizi ve toplumumuzu fahşâ ve
münker’den korumanın şuuruna varmaktır!
Din; ahireti kazanmak
için dünyayı terketmek değildir! Din, dünya içindir, dünyayı ıslah
içindir. Ahiret yaptık-larımızın karşılığıdır! Din, gün boyu iyiliği,
adaleti, hakkaniyeti ayakta tutmak, bunları ikâme etmektir. Kötülüğü,
hak-sızlığı, zulmü engellemektir. Emr-ibil ma’ruf ve nahye
ani’l-münkerdir! İnsan hakkına tecavüzün, en büyük günah olduğunu idrak
etmektir, Ubudiyet!
İbadet zulme savaş açmak, zalimlere hasım
olmaktır. İbadet; yolsuzluğa, yoksulluğa isyan etmektir. Fahşa ve
münkerin karşısına dikilmektir. Yetimlerin, mustazafların koluna girmek,
onların önünde yürümektir! Mazlumların ahı göğü inletirken, bir köşede
doksan dokuzluk tespih çevirmek hiç değildir. İnsanları aç-bî ilaç
-boğaz tokluğuna bile değil-çalıştırıp, bunların sırtından iktisab
edilen sermaye ile hac-umre yapmak değildir! Vurana elsiz, sövene
dilsiz, devletlüler karşısında divan-pençe duran, ensesine vurulduğunda
ağzındaki lokmayı da veren pasif, miskin itaatkâr vatandaşlar olmak da
değildir!
Saadettin Merdin
No comments :
Post a Comment